31 Aralık 2010 Cuma

GÜZEL BİR YIL , BİR ÖMÜR DİLİYORUM CANLARIMA..



CANLARIM..HAYIRLI,HUZURLU,SAĞLIKLI,MUTLU VE BAŞARILARLA DOLU BİR YIL DİLİYORUM HEPİNİZE..DİLERİM GÖNLÜNÜZDEN GEÇİRDİKLERİNİZ HAYIRLISIYLA GERÇEK OLUR...DİLERİM KÖTÜLÜKLERDEN KORUNURSUNUZ HEP..DİLERİM AYRI OLANLARINIZ KAVUŞUR HAYIRLISIYLA(İNŞALLAH BİZ DE:) SEVDİKLERİNİZLE BİRLİKTE KEYİFLE,SAADETLE HAYIRLARLA GEÇİRİLECEK KOCA BİR ÖMÜR DİLERİM..




SEVGİLERİMLE..



PINAR İPEKCİ



29 Aralık 2010 Çarşamba

bal kabaklı kek ve elmalı tatlı(pumpkin pie and apple dessert)

geçen hafta sonu öyle coşmuşum ki yaptıklarımı eklemeye fırsat kalmamış..baktım pc de bekliyorlar öyle masum masum..hadi ekleyeyim dedim...
işte tarifler :








bal kabaklı kek:

malzemeler:

2 ince dilim balkabağı
3 yumurta
1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı yoğurt
2 su bardağı un
kabartma tozu
dereotu,maydanoz
tuz,karabiber

hazırlanışı:

yumurta yağ ve yoğurt çırpılır.un elenerek eklenir ve rendelenmiş balkabakları ile kıyılmış maydanoz,dereotu ve tuz,karabiber eklenir.son olarak kabartma tozu ilave edilir ve güzelce karıştırıldıktan sonra yağlanmış borcama dökülür.175 derece fırında 25-30 dakika pişirilir..piştikten sonra dilimlenerek servis edilir..üzerine yoğurt eklenince de süper oluyor tavsiye ederim canlarım..








elmalı tatlı:

krema malzemeleri:

•750ml süt

•1 yumurta

•2 yemek kaşığı tereyağı

•3 yemek kaşığı un

•1 su bardağı şeker

•1 paket vanilya

içine:

•dövülmüş ceviz, kuru incir, tarçın

ayrıca:

•4 adet sarı elma

•toz şeker

•8  adet pötibör bisküvi

•hindistan cevizi

Hazırlanışı:

Elmaları soyun, ikiye kesip çekirdek yuvalarını çıkartın. Yayvan bir tencereye çekirdek boşlukları alta gelecek şekilde dizin. Üzerlerine birer yemek kaşığı toz şeker serpin. Yarılarına gelecek kadar su ekleyip dağılacak kadar yumuşamalarına izin vermeden pişirin.
Tereyağı hariç kalan krema malzemelerini devamlı karıştırarak muhallebi kıvamına gelene kadar pişirin. Pişince yağı ekleyip karıştırarak erimesini sağlayın.
İç malzemeyi bir kasede karıştırın(incirler ince ince doğranmış olarak). Pişen elmaları sırayla alıp çekirdek yuvalarını iç malzemeyle doldurun. Üzerine bir pötibör bisküvi kapatın. Bisküvi altta kalacak şekilde borcama dizin.
Hepsini dizince kremayı üzerlerini ve aralardaki boşlukları kapatacak şekilde dökün. Hindistan cevizi serperek buzdolabında soğumaya bırakın..sonra da afiyetle yiyin olaamı canlarım..

nitelik mi nicelik mi?


Çölde susuz kalanı hayata döndüren içtiği suyun ilk yudumudur..soluksuz kalan ilk nefesle can bulur..ilk göz buluşmasıyla başlar gerçek aşk.. anneyle yavrusu arasındaki bağ ilk dokunuşla başlar..

dost ile geçirilen zamanın çokluğu mu? yoksa kısacık zamanlarda bile olsa paylaşılanın mahiyeti midir mühim olan?

Ne kadar verdiğimiz mi mühim neyi verebildiğimiz mi? Maddeyi paylaşmak mı mühim yüreği paylaşmak mı? Maldan mı veren makbul? Yoksa candan mı?



Ne kadar başarılı olduğumuz mu daha önemsenmeli yoksa neleri başarabildiğimiz mi?



Yolculukları ne kadar zamanda bitirebildiğimiz mi mühim o yolculuklardan alabildiğimiz haz mı?



Kaç çeşit yemek yapabildiğimiz mi mühim paylaşmış ya da paylaşamamış olmamız mı?



Durulmalı..öz sesine kulak vermeli insan..öylesi içi boşaltılmakta ki en kıymetli olguların..öylesine takılıp kalmışız ki olaylara..körü körüne..her şey sayıyla..halbuki gönülden çıkan o sıcacık duyguların sayısı yok,hesabı yok..insan olmaktan uzaklaşmaktır saymak..yaradılışına ters düşmektir..bu düpedüz yabancılaşmayı getirir önce kendisine el olur insan sonra en yakınındakinden itibaren başlar saymaya..bana bir verdi ona beş..bana bir geldi ona üç..tamamen boşalana değin en kıymetli duyguların içi .....tükenerek ve tüketerek yürünen bir yol gibi uzar gider…



Bir de bakarız ki her şey bomboş..erdem mi? O da neymiş?iyi niyet mi? safça! Karşılıksız verebilmek mi? Mümkün değil…



Olmayalım..böyle olmayalım..saymadan verelim..tamahsızca alalım..yüreğimize sığdığı kadar kabul edelim..yürüdüğümüz yollarda ki çiçeklerin kokusuna tercih etmeyelim sürati..

Düşene yardım elimizi incitmeden uzatalım.canından vazgeçene can olalım…kirletmeyelim en değerli yanımızı..sevgimizi olduğu gibi duru yaşayalım..zamana,mekana hapsetmeyelim yüreğimizin akışlarını,bakışlardaki sırra sarılalım..gönlümüzden geldiği kadar verelim,yüreğimize sığdığınca alalım.hırslarımızın esiri olmadan sahip olalım..olabildiklerimize..



Sevgiyle..



Pınar İpekçi

29/12/2010-İzmir

27 Aralık 2010 Pazartesi

3D Karmakarışık(rapunzel),fırında köfteli patates ve havuçlu kek (baked meatballs with potatoes and carrot cake with wallnut)



kuzucukları bahane edip ne olur gidin bu filme dostlar..animasyon deyip geçmeyin an geldi kahkahalarla güldük..an geldi gözyaşlarımız süzülüp gitti yanaklarımızdan..çok güzel hazırlanmış bir animasyondu..minikler ve anne babalar hiç pişman olmayacak inanın..Libya ya gidecek olmak biraz bu yüzden endişelendiriyor beni..çok seviyoruz biz ailece sinemayı..eşim bile izne geldiği gibi hemen sorar hangi filmler var hadi gidelim diye..aynı gün 3 filme gittiğimizi bilirim.. o derece yani..dilerim Libyada da vardır biryerlerde sinema ya da en yakın zamanda var olur inşallah..ya da girirşimci ruhum devreye girirverir hemen kendimden korkuyorum:))

karmakarışık isimli film bir rapunzel masalı..konu zaten hoş ama mümkünse 3 boyutlu olarak izlemenizi tavsiye ederim..bu kez cinebonuslarda çocuklar için minik 3 boyutlu gözlükler vardı ilk kez..prenses mavisu kendisine has bu özel ilgiden pek memnun kaldı..görmenizi isterdim..lütfen  gözlüğümü alabilirmiyim?? derken  ifadesi pek hoştu..


Başkaca neler yaptık hemen o kısma geçelim..abimlerdeydik hafta sonu..cumartesi akşamı hadi biraz kendimize özel yemekler yapalım dedik..başarılı da olduk diye düşünüyorum..yengem canım benim...tatlı kızkardeşim..onunla birlikteyken vakit nasıl geçiyor anlamıyorum..rabbime çok şükür benim yengem o..

işte şimdi doğaçlama fırında köfteli patates









malzemeler:

500 gr kıyma
1 orta boy soğan
1diş sarmısak
karabiber,tuz,kimyon
maydanoz
ufalanmış kuru ekmek
3-4 orta boy patates
2 yemek kaşığı salça
bir çay bardağı sıvı yağ


hazırlanışı:

kıyma.rendelenmiş soğan,sarmısak,ekmek içi,tuz baharat ve maydanoz yoğurularak köftemiz hazırlanır.ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak izmir köfte şekli verilir.patatesler soyulup boyuna 3 eşit parçaya ayrılır.hafifçe yağlanmış borcama bir patates bir köfte olarak sıralanır.üzerlerinde hafifçe sıvı yağ gezdirilip 200 derece fırında 15 dakika kadar kızartılır.bu sırada 2 yemek kaşığı salça 2 su bardağı su yarım çay bardağı sıvıyağ karıştırılıp kısık ateşte biraz kaynatılır.hafifçe kızarmış olan köftelerin üzerine kaşık yardımıyla yayıldıktan sonra 15 dakika daha pişirilir.sıcak sıcak servis edilir.afiyetle de yenir:)




havuçlu keke gelince onun serüveni de şöyle:)





malzemeler:
2 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı süt
1 çay bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tarçın
2 orta boy havuç rendesi
1 fincan iri kıyılmış ceviz içi
kabartma tozu
vanilya aroması
1 çay kaşığı kakao
aldığı kadar un

hazırlanışı:

yumurtalar ve şeker , şeker eriyene kadar çırpılır.üzerine yağ ve süt eklenip karışması sağlanır.tarçın vanilya aroması kakao da çırpıldıktan sonra un elenerek eklenir.kek kıvamını bilirsiniz puding kıvamı gibi olacak kadar un eklenecek.son olarak rendelenmiş havuç,ceviz ve kabartma tozu eklendikten sonra yağlanmış kalıba dökülecek 175 derece fırında 25 dk kadar pişirilecek.kürdanla kontrol edildikten ve  müspet sonuç alındıktan sonra ters çevrilerek kalıptan çıkartılıp mideye gönderilecek:))afiyetler olsun şekerler..



25 Aralık 2010 Cumartesi

şehriye salatası ve ballı bademli pasta (macaroni salad and honey almond cake)


şehriye salatasını geçen ramazan kadınlar kulübündeki ramazan topiğinde öğrendim..harika bir paylaşımdı..tüm ramazan boyunca neredeyse hergün tüm dostlar oradaydı..iftar vaktine doğru hafif baygın halde yazışmalar ve faydalı paylaşımlarla dolu bir konu..sabırsızlıkla bekliyorum önümüzdeki ramazanı inşallah..rabbim sağlıkla karşılamayı nasip etsin..

işte şimdi o güzel salatanın doğaçlanmış versiyonu ile başbaşa bırakıyorum sizleri:)

malzemeler:
1/2 paket arpa şehriye
1 domates
1 salatalık ya da salatalık turşusu
1 kase mayonez
1 fincan mısır
nane-maydanoz-dereotu
tuz, karabiber

hazırlanışı:

arpa şehriye makarna tarzında haşlanarak hazırlanır.ancak makarnadan çok daha küçük boyutta olduğundan pişme süresi çok daha kısadır ve bu sebeple temkinli olmakta fayda vardır..haşlanmış şehriyeler biraz ılındıktan sonra bir kase mayonez ile karıştırılır.daha sonra içerisine minik küpler halinde doğranmış domates, salatalık veya salatalık turşusu,mısır taneleri arzu edilen yeşillikler eklenir.son olarak biraz tuz ve karabiber eklendikten sonra karıştırılıp genişçe bir kaseye alınarak servis edilir.





gelelim ballı bademli pasta ya pek sevgili dostum elwannnn! bana son iki haftada aynı pastayı onbeşbininci!! kez yaptırdığı için kendisini tebrik etmekle başlamalıyım sanırım...herşey mutfağa girip yine canımın istediği gibi bir pasta yapmaya çalışmamla birlikte sevgili dostumun bu pastayla arasında bambaşka bir bağ kurması ile başladı!! o gün bugündür yapıp duruyorum sürekli aynı şekilde:)) öyleki şimdi gözlerimi bağlasanız ellerim bu pastayı her halükarda yapar allahın izniyle...öyle bir bağ ki kimseye ikram etmeme bile müsade ettirmeyecek vaziyette:))biz yerken de gözümüzün içine bakıyor bana küçük dilim geldi sizinkiler niye kocaman diye diye:)) umarım bu yazdıklarımı okuyup bana darılmazsın benim güzel kızkardeşim..bunlar yalnız latife..sen iste ben günde 15 kere yapayım bu pastayı ve daha nicelerini..tek rabbim sağlık huzur versin de...


elwan kardeşimle...




sözü daha da uzatıp mazallah gönül kırmadan,okuyanları bıktırmadan gelelim tarifimize....

malzemeler:

tek kat pastaban
2 paket kremşanti
2 su bardağı süt(1/2 bardağı keki ıslatmak için)
50 gr tuzsuz badem
1 yemek kaşığı gourmet kakao
vanilya aroması
2 yemek kaşığı bal
1 yemek kaşığı nutella
çikolata sosu (opsiyonel)

hazırlanışı:

pasta tabanı 1/2 su bardağı süt ile ıslatıldıktan sonra kremşanti 1.5 su bardağı süt ve nutella çırpılarak krema hazırlanır.kekin üzerine kaplanır.kısık ateşte bademler ara ara karıştırılarak kavrulur sonra ateşten alınıp soğumadan kakao ilave edilip bademlere yapışması sağlanır. kremanın üzerine vanilya aroması ile bal karışımı istenilen şekilde sürülebilir.   çikolata sosu istenirse ilave edilebilir.son olarak soğutulmuş bademler ilave edildikten sonra dosta ikram edilir... zira ben bunu hep yapıyorum.))                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  







Allaha emanet olun dostlar..sevgiyle...








21 Aralık 2010 Salı

dosta sevgiyle dokunan ciciler...(hand made gifts)









malum yılbaşı..benim için 2010 ile 2011 arasında çok fazla bir fark yok esasen..umut derseniz tarihle alakalı bir mefhum değil..o hep var..ama oldum olası severim hediyeleşmek için her vesile gibi yılbaşlarını da..sırf bu yüzden..çocukken de heyecan içinde çoğunlukla kendi yapabildiğim şeyleri sunardım sevdiklerime..ve sabırsızlığıma yaraşır biçimde hep erken erken:))

işte  o coşku çok şükür hep içimde biryerlerde takılı kaldı..ne zaman tutkalın kokusunu duysam ya da kağıt kırpıkları hemen çözülüverir coşkun yanım..çocuk yanım..kendi sesimi duyarım bezediğim her nesnede...tatlı bir besteyle yıkanır kulaklarım..sıcacık oluverir mecburiyetlerden buz kesmiş ellerim...ben olurum..hele sevilene sunulan emek küçücük de olsa bir tebessüm yaratabiliyorsa dünyalar benim olur..yüreğim kanatlanıp uçacakmış gibi hissederim....

keyifle bezediğim cicileri resimleyip sayfama ekliyorum şimdi...yarattığı tebessümü de paylaşabilmek mümkün olsaydı keşke..sevgiyle..








bu ciciler için ihtiyacımız olan malzemeler şöyle:

eski cd ler
asetat
yapıştırıcı
süslemede kullanılabilecek herşey(örneğin bir düğme,bir toka parçası,eski dantel parçaları ya da kağıt kek kalıbı bile kullanılabilir,tamamiyle yaratıcılığınızla sınırlı...yani sınırsız:))
sevilenlere ait tatlı anların resmedilmiş halleri..(teşekkürler facebook)
dolaba yapışmasını sağlamak için magnet(ben reklam için örneğin tüpçünün vermiş olduğu magnetli şeyleri kesip kullandım)



ayrıca bugün bu hediyeyi verdiğim bir dostumdan muhteşem ötesi bir mail aldım..onu da paylaşmak istiyorum..yüreğimi coşturan dosta sevgiyle....


Mutluluk Gönülden Vermektir

Bir gezgin, dağ bayır gezerken bir akarsuyun içinde değerli bir taş bulur. Ertesi gün yolda bir adam...la karşılaşır. Adam çok açtır. Gezgin torbasındaki yiyeceği karşılaştığı bu kişiyle paylaştırır. Ama erzak çantasını açarken adamın gözü çantadaki değerli taşa ilişir. Gezginden bu değerli taşı kendisine vermesini ister....... Gezgin hiç duraksamadan değerli taşı adama uzatır.

Adam başına konan talih kuşundan memnun, aceleyle oradan uzaklaşır. Artık kendisine ömür boyu maddi güvence sağlayacak değerli taşın sahibidir. Bir kaç gün sonra gezgin, arkasından koşarak kendisine yaklaşan adamı görür. Adam nefes nefese değerli taşı gezgine uzatır.

"Senden ayrıldıktan sonra uzun uzun düşündüm.

Bu taşın ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Ama onu sana geri vermek senden daha değerli bir şey almak istiyorum. Bu taşı bana rahatlıkla vermeni sağlayan o içindeki şey her ne ise ondan istiyorum"

Sahip olduğun maddi şeyleri vermek, vermenin en kolay yoludur. Ama burada bile takılı kalan ne çok insan var. Gerçek vermek, kişinin kendinden, özünden vermesidir.

Emerson''un dediği gibi: "Yüzükler ve mücevherler armağan değildir. Gerçek armağanı veremediğin için dilenen özürdür. Gerçek armağan kendinden bir parçayı verebilmektir."

Dünyaya sahip olduğunun en iyisini ver, en iyi sana geri gelecektir. Kendinin en iyisini vermeye bugün başla.

Sevdiklerine zamanını ver, dikkatini ver, ilgini ver, bilgini ver, pozitif bakış açını ver, onlara değer ver.

Yüreğindeki armağanları ver, sevgini, anlayışını, neşeni, şefkatini ver, affediciliğini ver.

Zihnindeki armağanları ver, rüyalarını, fikirlerini, yaratıcılığını, yeteneklerini sun dünyaya...


13 Aralık 2010 Pazartesi

kayısı yağı-kil maskesi(apricot oil-clay mask)



özellikle kuru cilt tipi ne sahip dostlarıma şiddetle tavsiye edeceğim mükemmel bir nemlendirici ve arındırıcı maske örneği..hem uygun hem basit..malzemeleri  marketten bile temin edilebilir aktar aktar dolaşmaya gerek yok..etkisini ise ilk seferden itibaren kolayca hissedebilirsiniz..pamuk gibi yumuşacık ve arınmış bir cilt için muhakkak bu maskeyi deneyin..haftada 1 kez uygulandığında cildinizin ışıltısı sizi bile hayrete düşürecek..1 tatlı kaşığı kil 1tatlı kaşığı kayısı yağı ile karıştırılıp cilde sürülecek kuruması beklenip daha sonra ılık su ile yıkanacak..hepsi bu..tertemiz bir cilt için fazlasına ne gerek var!

sevgiyle kalın..

12 Aralık 2010 Pazar

gel-gitlerimle mutfağımın frambuazlı-vişneli pastası:)) (raspberry-cherry cake)



dünden beri bir hal var bende...sürekli birşeyler yapma ve yedirme modundayım..soğukta eve kapanınca böyle oluyor sanırım..dün sinema ile falan oyalanmıştım ama bugün mutfakta geçti:)) Libya ya gidecekmiyiz gitmeyecekmiyiz gerginliği var ya bir de..aslında o yapıyor beni böyle..belirsizlik çok zor dostlarım..yaşayan bilir ancak..elbette yarını bilmek kimsenin harcı değil..böyle bir derdim de yok aslen..ama gittiğim yönü görmek istiyorum sadece..sanki o zaman daha kolay, daha zevkli bir yolculuk olacak..varmak istediğim menzil doğrultusunda olacak ,böyle belirsizlik durumunda sanki boşluğa hep adımlarım..işte sorunum bu..dilerim en kısa zamanda rabbim yolumuzu aydınlatır..ailemi yeniden bir arada olacağı yerde birleştirir hayırlısıyla..rabbim kimseleri ayırmasın hele hele melekle taçlanmış yuvalardan uzak tutsun ayrılıkları..en zor kısmı melekleri avutmak çünkü...derdimi paylaştım bugün..dilerim önümüzdeki günlerde müjdemi paylaşmayı da nasip eder rabbim..işte tam da bu duygular içerisindeyken..hadi dedim pembe bir düş gibi pembe bir pasta yapalım..bunu da dostlarla paylaşalım..şimdi gelelim tarifimize..





malzemeler:
1 kat pastaban
2 paket çilekli kremşanti
1,5 su bardağı süt
1 fincan frambuaz,vişne
yarım fincan pudra şekeri
süsleme şekerleri


hazırlanışı:
pastaban yarım bardak sütle ıslatıldıktan sonra 1 bardak süt ile çırpılarak hazırlanan kremşanti kekin üzerine sürülür.onun üzeri frambuaz ve vişnelerle kaplanır.daha sonra biraz pudra şekeri eklenerek meyvelerin hafifçe tadlanması sağlanır.süsleme şekerleri ile arzu  edilen biçimde sonlandırılır.afiyetler olsun dostlar..bir sonraki post ta buluşana dek sevgiyle kalın..








bugün...

2002-izmir


elbette bu resim çok eskiden kalma..ancak bu sabah uyanasım gelmedi hiç..İzmirli olarak hiç de alışkın olmadığım bir soğukla karşı karşıyaydım çünkü...karşı dağların yamaçları bemmbeyaz olmuştu..kızımın bitmek tükenmek bilmeyen(Allah eksiltmesin) enerjisi ile yataktan kendimi kazıyarak uyandım!..kahvaltı için birşeyler almaya dışarı çıktım keza sabaha dek rüyamda boyoz görebilen nadide bir insan olduğumdan ekmek almak için evden çıkan ben, elim kolum dolu geri geldim:))


İzmirin ünlü boyoz u






çok şükür kahvaltımızı yaptık..sonra yine aynı rehavet çöktü üzerime...bir halsizlik..tembellik...yine hafifçe kırabildim bu yoğun duygumu ve kızımın doğumundan birkaç fotoğrafla cici bir albüm yaptık kızımla birlikte..




 








sonra tam yine duruluyordum ki...yooook dedim dur bakalım yeter artık..hemen net e girip cinebonus a baktım..narnia günlükleri-şafak yıldızı nın yolculuğu nu buldum..hemen aldım biletleri ve kızım ben ve rabiş ablası hazırlanıp çıktık..çok iyi geldi..hoş bir film di..3d olması ayrıca bir hoşluk katıyordu..sinema başlı başına bir kafa boşaltma mekanizması bence 3d olduğunda daha da içine alıyor insanı ve böylece çok daha fazla uzaklaştırıyor gerçek yaşamdaki stresten...




en çok haz aldığım ve belleğimi tertemiz eden olguya gelince; o kesinlikle tiyatro dur..bambaşka bir deneyim..çok fırsatım olup gidemesem de  her oyun sonunda ben hep burada olmalıyım derken bulurum kendimi..yine geçtiğimiz hafta Ankara Ekin Tiyatrosundan oyuncu arkadaşım Aliye izmir de oynayacaklarını söyledi ve bizi de davet etti(çook teşekkürler ediyorum)hem nadide kişiliği,hem oyunun güzelliği ile resmen eridim 3 yılda yaklaşık 100. kez oynadıkları Aziz Nesin in ünlü oyunu deliler boşandı yı geçtiğimiz hafta izledim ve gerçekten çok iyi geldi..oyun sürekli güncellenerek oynanmaya devam ediliyor..imkanı olan arkadaşlarımın turneleri takip ederek izlemelerini şiddetle tavsiye ederim..hiç pişman olmayacaklar..





çok şükür bu günü de böylece kapattık..dedim kendi kendime bir de bugünü dostlarımla da paylaşayım da sonra yatayım...işte böyle..hepinizi sevgiyle kucaklarım dostlar..selamlar..

26 Kasım 2010 Cuma

İLK ÖDÜLÜM...




ÖNCELİKLE GÜZEL DUYGULAR YAŞAMAMIN MÜSEBBİBİ OLAN BU İLK ÖDÜLÜMÜN SAHİBESİ SEVGİLİ UMUTSEPETİ- ZELİHA DOSTUMA SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMİ İLETMEK İSTİYORUM..

ÇOK SEVİNDİM..İSMİMİN BİR AKLIN IŞIKLI SULARINA,BİR YÜREĞİN SICAKLIĞINA DÜŞMÜŞ OLMASI NASIL MUTLU EDİYOR ANLATAMAM..KENDİMİ BİLDİM BİLELİ BÖYLEYİM BEN BİR YANIM SEVGİ,İLGİ AÇI:) DOYURULMASI İMKANSIZ..KÜÇÜK KIZLARIN BABA PRENSESİ OLMALARINDAN KAYNAKLI BELKİ BU ÖZEL İLGİYE DOYMAZLIK..KİMBİLİR..AMA ŞİKAYETÇİ MİYİM?YOK DEĞİLİM..SEVİYORUM BEN O HEP ÇOCUK KALAN HEP AÇ KALAN YANIMI..ÇÜNKÜ BENCİLCE DEĞİL BEKLENTİM..SADECE SESSİZCE BİRAZ DAHA YI BEKLERİM HEP..BU DA KİMSEYE ZARAR VERMEZ..OLSUN DEĞİL Mİ??

ŞİMDİ GELELİM BENİM ÖDÜLLERİMİN SAHİPLERİNE


ÖNCELİKLE YOLUMUN IŞIĞI,HEM IŞIĞI HEM YOLDAŞI,CANISIM,CANKARDEŞİM

 GURBET GELİNİM,ESMER GÜZELİM,BİRTANECİK ARKADAŞIM


SEVGİLİ ARKADAŞIM


GÖNDERMEK İSTEDİM..

SEVGİYLE..

12 Ekim 2010 Salı

ışık arayan.... II




tuttum nefesimi...




tüm sözlerimi gömdüm içime...



döndüm içime..



mavi girdaplar..güvendiğim sularda..



ufkumdaki ışık bilmem ki nerelerde...



boğazımı yakan bu hava nereden geldi...



yollar diyorum..yıllar diyorum..acıyor emeğim..



nehirler geri aksa..çakıllarımı bana geri verir mi ?



düşüp ardısıra koşsam...



umut yeniden sıcak bir güneş gibi doğar mı üzerimize..



kırık..



dökük..



ışıksızım...



yüzüm tebessüme yabancı uzunca zamandır...



yapayalnız kalabalıklardayım...



gece ve yıldızlar tek yoldaşım...



ışığımı kaybettim..



sesimi duyan var mı?

30 Eylül 2010 Perşembe

derinlerde bir yerlerin yakarışı..



hızlı trenler..hızlı yemekler..hızlı eğitimler..hızlı arabalar...hızlı...hızlı..hızlı...

....hızla geçen bir hayat..geçtiğiniz yerleri bilemeden,yuttuğunuz şeylerin tadını alamadan ve baktığınız şeyleri göremeden geçirilmiş hızlı bir hayat...

..başlarken amaç bu muydu???hızla sonunu bulmak mı??hep merak ettiğimiz geleceğe bir an önce kavuşmak?amaç bu muydu?oysa yaşayacağımız bir gün sonrasını bile bilmek düşünün nasıl bir kaos yaratırdı..sona duyulan bu merak niye?

hazmederek,sindire sindire,ağır ağır tatlı bir keşif lezzetinde,doyarak, duyarak geçseydik daha iyi değilmiydi?bu acele niye?

varmak istediğimiz hedef uğruna nice güzellikleri harcadık hiç öğrenemeden,hissedemeden..hala koşuyoruz..nereye?...niye?

cebimizde birkaç kelime kalmış yalnız,birkaç kırgın söz,bıçaklarcasına selamlaşmalar,aman birşey mi ister korkusuyla kaçamak bakışmalar..ne zaman bu derece boşaltıldı insanlığın içi??ne zamandan beri kimsenin yüreği yanmaz kimseye..niye?

her yerde korku dağları..sevgiyle,saygıyla mümkün değilmiydi başarmak?korkuyla sağlamaya çalışmak niye?

gün doğumunu izlemenin tadı değişildi tatlı uykulara çoktandır..ve yaradanın bezeyip yarattığı güllerin kokusuna tercih edildi pahalı parfüm şişelerindekiler... tadı yok..tüketimden ibaret hep sohbetler..niye?

değer yargıları değişti , erdemler değişti , bahardan,bahçeden,kuş sesinden alınan haz değişti...çocuk cıvıltısından rahatsız olur oldu insanlar...niye?

sevgi yürekten taşarken bile sevgi sözcükleri sıkışıp kalmış dişlerin arasında niye?

görülecek onca yol,varılacak onca menzil,söylenecek onca söz ve yanılacak onca aşk varken hızın tutsağı olup zincirlere vurulmak niye?

...niye??........

bedenden ibaret değil insan..yesin,içsin,uyusun,büyüsün....ruh var candan içte yaradandan gelen ruh var...sorarım ruhsuz  gezen nice bedenlere; ruhuna yabancılaşmak niye?

bir bebeğin kalbinde başlayan yangın dağılsın tüm küllenmiş yüreklere...uyansın derin uykulara dalmış gözler...kavuşsun geçmiş ve gelecek... yine bir tatlı sedayla yıkansın kulaklar...herkes duysun kendi sesini...gönlün aynasını silsin bir sihirli el..herkes görsün yüzünü...dirilsin...yeniden doğsun...




umutla...

28 Eylül 2010 Salı

Bir çift İzmirli göz ile Tripoli seferi...(expedition to Tripoli )




Aylardır yazmak istediğim ama yoğunluktan dolayı ertelemek zorunda kaldığım seyahat izlenimlerim…




Libya…



Tripoli..sevgimin cenneti…gerçek bir aile olmayı becerebildiğimiz tek yer……..



Ben yazılanların ve söylenenlerin etkisinde ama her anı keyifli bir keşif lezzetinde gezdim Tripoli sokaklarını….



Geçtiğimiz Temmuz ayında kızımla birlikte babamızın yanına gittik..hem ziyaret hem de orada yaşamakla ilgili bir öngörü edinmek üzere.. Bana göre harika bir şehir..gidecek olanların beklentisine göre değişmekle birlikte görülmesi gereken bir yer olduğu kanaatindeyim..tekrar gitmek için de can attığımı söyleyebilirim..bence yaşanılası bir yer..bundan önce yaşamış olduğum Irak a kıyasla oldukça gelişmiş bir yer..Tripoli de sevgili memleketim İzmir den notalar duydum.. sahil şeridinde gezerken İzmir in Konak ındayım sandım.. şehirler arasındaki benzerlik şaşılacak boyuttaydı..daha çok sevdim..

Bana orayı sevdiren aşkıma kavuşmuş olmak mıydı acaba? Az sonra paylaşacağım fotolardan sonra siz karar verin bu sorunun cevabına olur mu?



Orada kaldığım 20 gün boyunca hiçbir mahrumiyet yaşamadım..istediğim yere istediğim zaman gittim..istediğim şeyi giydim..istediğim şeyi buldum..hastalık durumunda gayet iyi sağlık merkezleri mevcuttu..pek çok şeyi buraya göre çok daha ucuza satın aldım…tripoli hakikaten korkulacak endişe uyandıracak bir şehir değil..burası yaşanacak yer değil diyenlerin aksine bence yaşanılabilmesi çok basit ve hoş bir yer..İzmir den sonra bile…



Trafiği konusunda yazılan çizilen şeylerin abartılı olduğu şüphesini taşıyarak gitmiş olsam da hiç de öyle olmadığını hava alanından eve dönüşte anladımhakikaten çok farklı stiller mevcut..anlatılamayacak ancak yaşanacak cinstendikkatli olmakta fayda olduğunu söylemekle yetiniyorum..



Orada yaşayanların hayat tarzları da evlerine hiç girmemiş olmakla birlikte anlayabildiğim kadarıyla rahat..yani stressiz..gerginlikten uzak..sırtını rabbine dayamanın verdiği güvenle huzurlular… sesini yükselten kimseye hiç rastlamadım orada bulunduğum süre zarfında..ayrıca çok da güvenliydi..çocuklar kaçırılmıyor örneğin..kapkaç gibi bir durum söz konusu değil..şimdi ülkemizde varlığı oldukça fazla hissedilen emniyetsizlikten sonra bana çok iyi geldi..rahat bir nefes aldım evimden kilometrelerce uzak deniz aşırı bu şirin huzur ülkesinde..çok güzel günlerdi…

İnsan nasıl görmek isterse öyle görüyor..neyi ararsa onu buluyor..ben tripoli de huzur aradım,huzur buldum..inşallah sizler de bulmak istediklerinizi bulursunuz..

Fırsat buldukça yeniden yorumlamaya çalışacağım inşallah..



Şimdi biraz da görsel paylaşımlara geçelim..












12 Ağustos 2010 Perşembe

aşk..



''Neyzenden bir Nefes, Neyde bin sesle karşılık bulur..Olsaydı Kavuşmak aceleyle, Ney; neye inlerdi ki o vakit...İyiki Ayrılıklar var...Ve iyiki Umud-u vuslat ...Aşk ile ''

11 Ağustos 2010 Çarşamba

ramazan huzuru,hoş geldin gönlümüze ve bereketi hoş geldin evimize...



çok şükür sağlıkla karşılamak nasip oldu bu güzel zamanı... kendisinden önce huzuru geldi bile evlerimize..sanki bir başka kokuyordu bu sabah,her sabah geçtiğim sokaklar..merhamet var baktığım çoğu gözde..rabbim daim etsin..

tatlı bir telaş..rabbime daha iyi kul olabilmek için..farz olanı layığıyla yerine getirebilmek için tatlı bir telaş..rabbim yerine getirebilenlerden eğlesin..

hem gönlümün hem evimin mutfağında bir heyecanlı çırpınış..en hayırlısına ibadetin nail olabilmek,ve en lezzetlisini iftarlıkların konuklarıma sunabilmek için...rabbim yüzümüzü kara çıkarmasın..ve bayram sabahına da aynı gönlü huzur ile çıkmayı  nasip etsin inşallah hayırlısıyla...

herkese hayırlı ramazanlar..

8 Ağustos 2010 Pazar

çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki etkileri üzerine...(on the effects of cartoons on children)



Televizyon çocuklar için önemli bir eğlence ve eğitim aracıdır; onlar için bir eğlence kutusudur. Kimilerini bıraksanız televizyonun başına oturup saatlerce kalkmaz, tüm zamanını orada geçirmeye razıdır.



Elbette çizgi filmlerin çocukların hayatında hatırı sayılacak bir önemi ve değeri vardır. Çizgi filmler görsel ve işitsel açıdan çocukların renkli dünyalarını daha da renkli hale getirmektedirler. Cam ekrandaki renkler, insan ve hayvan figürlerini temsil eden çizgiler ve animasyon çocukların hayal dünyalarındaki temsili sembolleri zenginleştirmektedir.



Aslında çocuk çizgilerle eline kalem aldığı günden itibaren karşı karşıyadır. Ancak çizgilerin hareketi çocuklara imkansızın gerçekleşmesi gibi gelir, çünkü gerçekte böyle bir şey yoktur; bu sebeple çok çarpıcı gözükmektedir. İşitsel olarak algılanan müzikler, seslendirmeler çizgilerin çocukların hayal dünyalarındaki yerlerini kalıcı kılmaktadır.



Özellikle çizgi filmin içeriğindeki art arda gelen aksiyonlar görsel takibi sürekli hale getirmekte ve dikkati bu yöne odaklamaktadır. Aynı zamanda çocukların mizah duygusunu tatmin etmektedir. Genellikle erkek çocuklar daha çok kahramanlık ve güçlü olma duygularını tatmin eden çizgi filmleri, kız çocuklar ise ilgi görme ve beğenilme duygularına yönelik çizgi filmleri tercih etmektedirler. Çizgi filmlerdeki kahramanlar çocukların idealize ettiği, olmak istedikleri temsillerdir. İyilik , yardımseverlik, paylaşım temaları çocuğun sosyal ve ahlaki değerler açısından bilgi edinimlerini kolaylaştırmaktadır

Bu temsiller anne ve babaların söylemlerini kuvvetlendirmekte ve görselleştirmektedir.



Bu açıdan bir anlamda anne ve babanın ayna işlevini de desteklemektedirler. Öyleyse çizgi filmler çocuğun entellektüel kapasitelerinin gelişiminde rol almaktadır; çünkü içeriğinde biraz önce değindiğim uyaranları içermektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta çocuğun çok fazla uyaranla baş başa bırakılmamasıdır. Yani çocuk tüm gün boyunca televizyonun önünde çizgi film seyreder halde olmamalıdır; buna bir kısıtlama getirilmelidir. Ayrıca ebeveyn televizyon programlarını önceden inceleyerek seçim yapabilir. Çocuğun seyrettiği programlarla ilgili sonradan duygu ve düşüncelerini paylaşabilir.



Çocuğun yaratıcı faaliyetlerini ortaya çıkaracak, kendi üreteceği etkinlere de ihtiyacı vardır. Bu da bir yetişkinle birlikte yapacağı faaliyetlerle gerçekleşebilir. Aynı zamanda oyun parkları gibi alanlarda koşacak, zıplayacak, yeni arkadaşlarla tanışacak böylece fazladan enerjisini atacak aynı zamanda sosyalleşme imkanı bulacaktır. Kısaca, televizyon ve özellikle çizgi filmler çocuğun hayatındaki amaç değil araç olmalıdır.



Bu değerli görüşlerinden dolayı Uzman Psikolog Özge Türk e sonsuz teşekkürler..




Çizgi filmler, çocukları eğlendirirken hayal dünyalarını da genişletiyor; onların dünyalarında ‘rahatlatma’ rolü kadar ‘öğretme’ rolünü de üstleniyorlar. VKV Amerikan Hastanesi’nden Uzman Psikolog Aslı Akkan, bütün bu olumlu etkilerin belli hususlar göze alınmadığı taktirde olumsuza çevrilebileceğini söylüyor. Yapılan araştırmalar çocukların 18 aylıktan itibaren televizyondan gelen uyarana kısa süreli de olsa ilgi gösterdiğini ancak ‘izleyici’ olarak adlandırmalarının ancak 2.5 yaşlarından sonra olduğunu gösteriyor. Psikolog Aslı Akkan, yaş gruplarına göre çocukların çizgi filmlerden nasıl etkilendiğini şöyle açıklıyor:



2.5 yaş itibariyle çocuklar gördükleri (izledikleri) olay ve davranışları taklit etme yetisine de sahip olurlar.



3 - 6 yaş arası çocuklar da ise bu rolün önemi daha da artar çünkü araştırmalar bu yaş grubu çocuklarının televizyon ve dolayısıyla çizgi film izlerken artık ‘anlam’ arayışı içinde olduklarını ortaya çıkartmaktadırlar.



6 - 11 yaş grubu çocukları içinse izledikleri programın içeriği ve programın onlar üstünde yaptığı etkileri daha fazlalaşır çünkü bu yaş grubu çocuklarda dikkat, odaklanma ve süreç takiplerini sağlayan bilişsel fonksiyonlar oluşmaktadır.



12 - 17 yaş aralığında ise mantık ve muhakeme yetileri gelişmeye başlayan çocuklar daha öncelerine göre bu program içeriklerinden daha az olumlu ve/veya olumsuz etkilenmektedirler.



4 OLUMSUZ ETKİ



1) Şiddete Yöneltme: Araştırmalara göre şiddet içerikli çizgi film izleyen çocukların diğer yaşıtlarına göre daha fazla kavga ettikleri, daha gergin ve agresif oldukları gözlemlenmiştir. Yine bu çocukların ebeveyn ve büyükleriyle ilişkilerinde daha gergin, sabırsız ve asi oldukları ortaya çıkmıştır.



2) Bilişsel Fonksiyonları Köreltme (azaltma): 2004 yılında yapılan bir araştırma günde ortalama 3 - 4 saat televizyon ve dolayısıyla çizgi film izleyen çocukların dikkat dikkat eksikliği ve hiperaktivite rahatsızlığı geliştirme olasılıklarının diğerlerine göre % 30 ile % 40 daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır.



3) Gerçeklikten Kopma: Yapılan araştırmalar eğer dikkat edilmez ve engel olunmaya çalışılmaz ise izlenen çizgi film karakterlerinin her geçen gün çocuğun dünyasına yerleşmeye başlayacaklarına ve çocuğu gerçeklikten koparıp ciddi adaptasyon sorunu yaşatacağına işaret etmektedir.



4) Güvenli Davranış Azalması ve Risk Artışı: Özellikle 12 yaş öncesinde ve muhakeme yetisi henüz gelişmemiş çocuklar gerçekle ‘hayal ürünü’ arasındaki belirlemeyi yapmakta zorlanıp (hatta yapamayıp) ciddi güvenlik sorunları yaşayabilirler.

YAPILMASI GEREKENLER



Çocuklarının izledikleri televizyon ve çizgi film saatlerini kontrol altında tutup belli bir program dahilinde yapabilirler.



Çocuklarının izledikleri çizgi filmleri belli aralıklarla onlarla izleyebilir ve içerikleri hakkında birkaç cümlelik de olsa yorumlar yapıp tartışabilirler.



Çok siddet ve öfke içeren çizgi filmlerin izlenmesini engelleyebilirler.



Farklı hobi ve uğraşlara yönlendirmeli ve televizyonu (ya da çizgi filmleri) çocuklarının hayatlarının odak noktası olmasını engelleyebilirler.




Ve şimdi kızımla birlikte bayıla bayıla izlediğimiz, ve onu izlediğimizde hiç endişe duymadığım bir çizgi diziden bahsetmek istiyorum…zannediyorum tüm uzmanların tavsiye edeceği türden bir çizgi dizi..büyük bir ihtimalle bir çoğunuzun yakından tanıdığı ancak, herkesin tanımasını istediğim tatlı bir çocuk ve onun çok şirin ailesi..


Caillou!






“Caillou, İşte O Benim!”








Ç O C U K Ç A



Caillou’nun dedesi, annesi, babası ve arkadaşlarıyla yaşadığı olayları izlemek harika! Caillou; “benim” gibi...



Top oynarken anlar “dedem ne çok bana benziyor”… Polis arkadaşı “insanlara yardım etmenin yollarını” öğretir…



Caillou Acaba Bugün Ne Yapıyor?

Sürpriz kahvaltısı - aile sevgisini; yaralı bacağı- yardım etmeyi; okul - kuralları; eve gelen bebek - kardeşliği; korktuğu yan evdeki adam - komşuluğu... öğretiyor.



Caillou ile “ büyümek ” çok neşeli…



Sıkılmayı Bırak,

1 Caillou Hikayesi İzle!









B Ü Y Ü K Ç E



Caillou,

Çocuklarımıza ve Bize!



Caillou ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı olaylarla “aile bağlarını güçlendiren” bir dizi…

Caillou; sanki ana okulundaki en iyi dostu çocuğun. Tam kendileri gibi, meraklı, saygılı, sevgi dolu…

Cailou; büyüklerini dinleyerek daha eğlenceli şeyler yapan bir çocuk. Sevmediklerini sevme yolunu bulan, diğerlerine yardım eden, birlikte yapılan işlerden neşelenen çok eğlenceli bir dost…



Cailou, İyiliği Hatırlatır!

Çatışan, gergin çocuklar yaratan şiddetli filmlere karşı “tam 1 ilaç Caillou”. Çocuk dilinin sevgi dili olduğunu öğreten bir mutluluk dizisi.

Düştüğünde dizleri yaralanan Caillou’yu çocukça oyunlarla ve şefkatle avutan annesi, eve yeni gelen “bebek kardeşini” nasıl sevebileceğini gösteren babası, okuldaki kuralların aslında kolay olduğunu anlatan arkadaşı Sera… herkes “iyiliğe sahip çıkalım” dedirtiyor…



CAILLOU Çizgi dizisi; ebeveynlere çocuk dilini hatırlatıp; ninelere dedelere torunları ile “sağlıklı iletişim kurmanın ve kaliteli zaman geçirmenin” ipuçlarını veriyor.



Kim bu Caillou diyecek bazılarınız !

Küçük, 2-6 yaş arası çocuğunuz olsaydı kesin bilirdiniz. Son zamanlarda çocukların gözünde Örümcek Adamın rakibi gibi bir şey Caillou. Her yerde tişörtleri, çarşafları, oyuncakları vs. satılıyor sürekli. Bir süper kahraman değil, ufak bir çocuk Kayu... Ama herşeyi öğrete öğrete çözüyor. Çocukları sıkmıyor, büyülü gibi izliyorlar... Kayu bitince kaldıkları yerden oynamaya devam ediyorlar...

Aslında aileleleri de eğitiyor Kayu ! Problemler karşısında nasıl anlayışla çocuğunuza yaklaşmanız gerektiğini gösteriyor Kayu ( Yada Caillou ) !

Cailloui Kayu, Cayu, Cayyu, Kayyu, Kay yuhhhhh diyenlerde var. Ama kesin olan tek şey çok tutulduğu ve çocukların, özellikle küçük çocukların kayuya bayıldığı...

İnternetten bölümlerini canlı seyredebilirsiniz, indirebilirsiniz veya Yumurcak Tv'den sabah saat 09:30 ile akşamüstü 16:55 'de seyredebilirsiniz...



Bu güzel blogu hazırlayan arkadaşıma da sonsuz teşekkürler.caillou hakkında daha fazla bilgi almak isteyen arkadaşlarım için blog adresi şöyle: 

http://caillouturkiye.blogcu.com/

22 Temmuz 2010 Perşembe

en doğruyu bulma yolunda...







İki arada bir derede kalmak…durumumu en iyi özetleyen kelimeler sanırım bunlar…kızım birkaç gün önce 5 yaşına girdi..onunla ilgili attığım her adım sancılı bir sürecin ardından geliyor..birçok anne baba muhtemelen benimle aynı kaygıları paylaşıyor..çocuğuma hayatı olduğu gibi mi sunmalı mıyım yoksa ondan birtakım şeyleri gizleyerek korumalı mı?..örneğin yurtdışında çalışan babasının yanına gideceğimizi ona hemen söylemeli miyim??yoksa kesinlikle netlik kazanmadan ondan gizlemeli mi?


Kesinlikle gizlemelisin diyor bir yanım..yoksa hayal kırıklığı yaşayabilir..diğer yanım diyor ki: hayal kırıklığı da bu hayatın bir parçası değil mi?yaşama dair değil mi hem umutlar hem hayaller hem de umutsuz yılgınlıklar..

Bir okyanusta olduğunuzu bile bile akvaryum konforunu sunmak o an için etkili bir çözüm gibi görünse bile..sonsuza kadar yanında olamayacağınızı bildiğiniz kıymetli miniğinize yapılabilecek en büyük haksızlıklardan birisidir bence..çünkü eğer bir yarışsa rakibini çok iyi tanıyarak,eğer bir savaşsa düşmanının tüm stratejilerinden haberdar olarak yapılmalı..ve yaşadığımız hayatsa,koşullar gözlemlenmiş olarak başlanmalı…

3 ay önce bizimle olması için rabbimin daha zamanı değil dediği meleğimi hamileyken kaybettim..ve kaybettiğimde de yaklaşık 3 aylıktı..
Biz hayatımıza yeni birisi katılacağı için mutlu ve umutluyduk başta..bu sevinci kızımızla da paylaştık..bu süreci hep birlikte yaşadık..3 ay sonra artık bizimle olmadığını öğrendiğimizde yine eteklerim tutuştu önce..yine aynı sancılı süreç…ve hastaneden döndüğümde beni kötü halde gören kızım haklı olarak sordu: anne ne oldu?


Bu sorunun cevabını verebilmek için bir saniye de bin bir düşünce geçti aklımdan? Ona ne demeliydim? Bunu ondan gizlemeli miydim ? Ertelemek kime fayda sağlardı?
5 yaşındaki kızımı yetişkin bir birey gibi karşıma aldım odanın kapısını kapattım ve baş başayken konuşmaya başladım..üzgün olduğumu söyledim..müstakbel kardeşinin henüz hazırlıklarını tamamlayamadığı için geldiği yere geri döndüğünü eksiklerini tamamladıktan sonra eğer hepimiz istersek yeniden geri gelebileceğini söyledim..beni dinledi ve yine de sormaktan çekinmedi: ama neden gitti? Eksikleri olduğunu ve bu zamanın kendisini tamamlamak için yeterli olamayacağını söyledim..peki dedi..ama emin olmak istercesine tekrar sordu: yeniden çağırırsak gelir değil mi? Allah izin verirse ve hepimiz istersek evet kızım dedim..sonraları yeniden birkaç kez buna benzer sorular sorduysa da..derin bir üzüntü belirtisi göstermedi..beni rahatlattı bu hali…etrafımdakilerin bir kısmı iyi yaptın derken bir kısmı niye yaptın dediğinde…şöyle düşündüm..ben bu sürecin tamamında gerek uzmanlarla görüşmek olsun gerek internet aracılığıyla olsun hep araştırma halindeydim..her kaynaktan farklı bir bilgi edindim bu farklar beni yine farklı yönlenmeler içerisine soktu..ama tam o sırada dedim ki bu çocuk benim çocuğum..benim bir parçam…kim onu benden daha iyi tanıyabilir ki Allahtan başka??demek ki çocuğum için en hayırlı kararı içime dönerek yine ben vermeliyim…ve netice de tavrım bu yönde oldu…şükürler olsun pişmanlık duyurmadı rabbim hiç de yaşatmasın bu ağır hissi inşallah..


Denize girmeden yüzmeyi öğrenmek imkansız..ya da birkaç kez düşmeden yürüyebilmek…hayata dair olan hiçbir şeyi yadsımaksızın kabullenebilmek gerek..
dönüp çocukluğuma baktığımda sürekli çocuğumun psikolojisi bozulur mu diyen ebeveynler göremiyorum..çok şükür sağlıklı bireyleriz bir çoğumuz da..şimdi böylesine üzerine titreyerek evlat yetiştirmek ters geliyor bana..salt çocuğumu korumak uğruna yapay bir ortam yaratmak yanlış geliyor..elbette çocuğum her şeyi bu kadar açıkça yaşarken çok üzüldüğü anlar olacak..ama o zaman hep arkadaş annesi yanında olacak..ta ki kendi kanatlarıyla uçmayı öğreninceye kadar..


bu büyük sınavımızdan da hepimize yüz akıyla çıkmayı nasip etsin rabbim…


sevgiyle kalın..


bir de bunlar var:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Pages